31 Mart 2009 Salı

GÜNEŞLENMEYE BAŞLADIK


Sürekli soğuk esen rüzgarlardan dolayı epeydir balkona çıkamıyorduk. Bugün hava güzeldi, rüzgar yoktu. Saat onbir olmadan güneşlenmeye çıktık. On ,onbeş dakika güneşlendik. Eren etrafı seyretti, kuşların ötüşlerini dinledik.
Eğirdir gölünün birkaç poz fotoğrafını çektim balkondan.

EREN' e KAZAK


Ne zaman başladığımı unuttuğum kazak nihayet bitti. Tabii kış da bitti. Yine de bu sene giyilecek bir hava olur umudundayım, olmazsa da seneye inşallah Eren' e olur.

YENİ MODA UYUMALAR


Kucakta sallayarak, ayakta sallayarak veya yatağında yatarak uyuma yok bugünlerde.Son günlerin modası, uykusu gelse bile sonuna kadar direnmek, en sonunda ben ona yiyecek hazırlarken sızmak.

Anlamaya çalışıyorum, annesini arıyor, meme arıyor tamam; ama annesi geldiğinde de aynı durum devam ediyor.

Hadi hayırlısı Eren.

27 Mart 2009 Cuma

UYUTMA SORUNLARI

Uyumaya direnç devam ediyor. Bir çocuk neden uyumaz uykusu geldiğinde. Karnı tok ise, bezi de temizse, uykusu da gelmişse neden uyumaz? ' Uyku ile bir sorunu mu var acaba ?' diye soruyorum ortalığa ? Hani doğuştan getirdiğimiz bilgiler içinde, olur a ?

Uykusu geldiğinde kucağıma alıyorum, yavaşça başlıyorum ninniye. O ne , çırpma makinesi gibi çırpmaya başlıyor ayaklarını.Tüm vücuduyla karşı koyuyor, kalkacağım ,uyumayacağım havalarında. Belki önceden uyuduğu arabasını istiyor diye düşünüyorum: 'Hayır Eren artık böyle uyuyacağız. Araba bitti.' diyorum. Anlıyor mu bilemiyorum. O direniyorsa ben de direnirim diyerek, kucağımda sallamaya devam ediyorum kararlı bir şekilde. Hatta bu kararlılık ninniye bile yansıyor bir ara.
Yüzümü eliyle mıncık mıncık avuçluyor, emzik ağzında durmadan kuş diliyle birşeyler söylüyor. Cevap: ee ee...
İtirazlar gittikçe cılızlaşıyor, kendini uykunun tatlı kollarına bırakıyor.

Bundan sonra uykusu geldiğinde yatağına yatırıp, kendi kendine uyuduğu günleri hayal ediyorum.

24 Mart 2009 Salı

ISIRGAN OTU KAVURMASI


Bu hafta Değirmen Çiftliğinden istediğimiz ürünler arasında ısırgan otu da vardı.15_20 günlük bir ısırgan çayı kürü yapayım diye düşünüyordum. Daha önceki yıllarda yapmış, oldukça da faydasını görmüştüm. Ama baktım ki demet oldukça büyük, her demlemeye 6-7 yaprak bitki koysam gerisi dayanmıyacak kür süresince. Birazını yıkayıp soğanla kavurdum, üstüne de bir yumurta kırdım. Fotoğrafta görülen yemek ortaya çıktı. Pek lezzetliydi bana göre.

Isırgan çayının sayısız faydaları varmış ama ben onu kan temizleyici ve içindeki demir özelliği nedeniyle tercih ediyorum. Çayı yaparken, yıkadığım yaprakları ufak doğrayıp demliğe koyuyorum, üzerine kaynamış su döküp 10 dakika kadar bekletiyorum, süzüp içiyorum. Sabah ve akşam olmak üzere günde iki bardak.

23 Mart 2009 Pazartesi

EREN KİME BENZİYOR


Babaya hem de tıpa tıp. Bu daha doğmadan son aylarda çekilen ultrason görüntülerinde bile belliydi. Ama yine de doğduktan sonra Annesi aranıp durdu; gözleri bana benziyor değil mi? Olmadı dudakları ya da burnu diye epey bir arandı durdu. Ne var ki Ona benzeyen hiçbir yeri yoktu görünürde.

Onu teselli ettim: 'Belki iç organları sana benziyordur.'

22 Mart 2009 Pazar

HİÇ HALİMİZ YOK



Eren ateşi düştükten birkaç gün sonra bile kendisine gelemedi. Halsiz, birşey yemiyor.Bütün kazanımlarımızı geri verdik. Ne yumurta yedirebiliyoruz, ne çorbalarını içiyor.Sadece yumuşak şeyler için ağzını açıyor. O da birkaç kaşık o kadar. Yatağına bıraktım geçen gün biraz oynadı, baktım ki yorganın üstünde uyuyor. Ağzına baktık ki üst yan dişleri iyice kabarmış. Mama yedirirken başını mama sandalyesine koyup duruyordu.Kucağımda kolayca uyuması da ondandı sanırım. Bakalım bu sıkıntı bitince yine uyumaya direncimiz başlayacak mı?

Yaşamak için, insanın çabası doğumla başlıyor, aralıksız her dönemde farklı biçim ve durumlarla sonuna kadar devam ediyor. Her canlı için aynı sanırım. Bir gezi sırasında çektiğim bu papatyalar da, yaşam alanları betona döndürülse de yine bir yolunu bulmuşlar yaşamanın. Sonuna kadar ve sonsuza kadar çaba. Çaba göstermek ve karşılığını almak. Yaşamın anlamı bunda mı gizli ne!

19 Mart 2009 Perşembe

ÇOCUKLAR SESSİZ


Çukurova Üniversitesi Eğitim Fakültesi İlköğretim Bölümü Öğretim Üyesi Doç.Dr.Songül Tümkaya, çocukların giderek oyunlardan uzaklaştığını, bu nedenle çeşitli sorunlar yaşadığını vurguladı.Çocukların sosyalleşmesi, problem çözme becerisini arttırması ve kendisini ifade etmesi için oyunların çok önemli olduğuna dikkat çeken Tümkaya,' Oyundan uzaklaşan çocuklar zamanlarının çoğunu TV veya bilgisayar karşısında geçiriyor. Böylece yalnızlaşan çocuk saldırganlaşıyor.' dedi.

'Okullarda şiddet ,' ' Çocuklarda depresyon', ' Çocuk istismarı' konularında çalışmalar yapan Tümkaya, ' Oyunlar, çocuklar için gerçek yaşamın küçük bir laboratuvarı gibi. Onlara çocukluklarını yaşatamıyoruz. Yakantop, mendil kapmaca, Saklambaç ve evcilik gibi oyunlardan hızla uzaklaştılar. Bencil ve saldırgan oldular.' diye konuştu.


Haberin kaynağı: Cumhuriyet Gazetesi

NORMALE DÖNÜYORUZ

Bugün sabahtan beri ateş düşürücü şurup içirmeye gerek kalmadı, ateşi yükselmedi. Hepimiz sevindik. Daha iştahı yok, pek birşey yemiyor. Yavaş yavaş o da geçer herhalde. Uyutmak başlı başına bir olaydı Eren' i. Müthiş bir direnç gösteriyor uyumaya karşı. Bugün kucağımda sallayarak uyutabildim. Şaşırdık, bakalım önümüzdeki günlerde devam edecek mi böyle uyumaya. Geçen günlerde annesiyle konuşuyorduk, 'Ne güzel olurdu şöyle kucağımızda uyusa 'falan diye.

17 Mart 2009 Salı

ATEŞLE TANIŞTIK

Dört gündür hastalıkla uğraşıyoruz. Önce Eren' in annesi hastalandı. İşyerinde üşütmüş. Soğuk algınlığı diyerek her zamanki evde yaptığımız ve yıllardır ilaca gerek duymadığımız tedavileri yaptık ama, bu kez birdenbire ateşin içinde buldu kendini, ateşi de düşmedi. Doktora gidildi. Doktor farenjit demiş. Meme verdiği için hızlı etki eden antibiyotik alamıyor. Süte geçmeyen pensilin türü bir hap vermiş, o da ancak bugün etkisini gösterdi. Ateş düşürücü olarak da parol içebilirmiş süt verenler.
Annesi hasta olduğundan beri maske taktı Eren' i emzirirken, aynı odada da yatmadı ama yine de Eren bugün ateşlendi. Annesinin maske takması ve ayrı odada yatması işe yaramamıştı, çünkü gün boyunca aynı odada oturmuştuk. Ancak ateşlenince aklımıza geldi. Sirkeli sular koyduk alnına, ayaklarının altına. Şurup varmış evde ateş düşürücü onu verdik. Doktoruna telefon edildi, fitil önermiş. Bir de fitil kondu popodan. Ateş düşüyor, fitilin yeniden konabileceği saat gelmeden yeniden yükseliyor. Çünkü fitil 8 saat arayla konuyormuş.
Annesi araştırdı yumurta akı bezin üstüne sürülüp ayak tabanına sarılınca ateşi düşürüyormuş. Onu da yaptık, sirkeli suya da devam ettik başına, koltuk altlarına ve ayağının altına. Doktora götürüldü yine de, solunum yolu enfeksiyonu demiş. Antibiyotiğe gerek görmemiş. Doktor sirkeli suyu önermemiş, ıslak bezi gezdirin alnında, koltuk altlarında demiş.
Ateşi çıkaran neden bunlarla geçecek değil ama biraz rahatlatıyor genede. Bu arada katı hiçbir şey yemediği için, annesinin sütü de yetmediğinden, derin dondurucuya gelecek günler için koyduğumuz sütler çok işe yaradı.
Şu ateş bir düşse.

14 Mart 2009 Cumartesi

KARI SEYRETTİK

Evimizin arka manzarası


Bu gün Eğirdir' e kar yağdı. Pencereden karın yağışını izledim. Gökyüzünden sayısız taneciklerin aynı hızla, birbirlerine değmeden yeryüzüne inişlerini seyrettim. Gökyüzünden yeryüzüne inişleri olağanüstü bir ahenk içindeydi. Rüzgar yoktu, tanecikler savrulmadan, sakin, mutlu yere düşüyorlardı. Bir süre sadece gökyüzüne bakarak bu güzelliğin sessiz müziğini dinledim. Eren' le beraber de seyrettik biraz daha. Eren uyuyunca birkaç kare fotoğraf çektim.

Bugün o kar sadece dağlarda gözüküyor.

13 Mart 2009 Cuma

İSVEÇ İKSİRİ


İsveç İksiriyle tanışmamız internetteki bir gruba katılmam dolayısıyla oldu. Bu iksiri Maria Treben tanıtmış topluma, Tanrı' nın Eczanesinden Sağlık adlı kitabıyla. Maria Treben'in kitabında faydalarını inceleyince:' Yok artık bu kadarı da fazla ' dediğimi anımsıyorum. O kadar çok şeye iyi geliyordu ki bu cümlenin söylenmesi fazla bir tepki sayılmazdı. Yine de, biraz şüpheyle de olsa kullanmaya başladık. Başlayış o başlayış. Kitabın bir yerinde Maria Treben kendi deneyimlerinizle de birçok yararını göreceksiniz diyordu ya, doğruymuş. Bu kadar yıldır, hani anımsamıyorum ama herhalde hiç antibiyotik ve grip ilacı kullanmadık ailece. Her zaman her yerde elimizin altında, çantamızda bulundu. Son yıllarda artık kendimiz yapmaya başladık. Gerçi faydasını düşünürsek pahalı gelmeyebilir insana ama yine de evde yapmak çok daha ucuza maloluyor.

Üşüttük mü, içiyoruz, gargarasını yapıyoruz, burnumuza biraz pamukla koyuyoruz.

Bir yere mi çarptık hemen iksir koyuyoruz. Geçenlerde bir yakınımızın ayağına taşınırken gardolabın kapağı düştü: Başparmağı oldukça ağır ezilmişti. Bolca kantaron yağı sürdük, üstüne de bolca iksir koyup naylonla sardık. O kıvrandığı ağrı bir müddet sonra geçti ve şişme bile olmadıydı da her zaman olduğu gibi yine şaşırmıştık.
Hani derler ya baş ağrısına, diş ağrısana işte öyle birşey.

Faydasını saymak uzundur, herşeye iyi gelir desek de olur; yine de belli başlılarını yazayım:
İçten ve dıştan kullanılıyor.
İçten kullanımda suya ya da bitki çayına karıştırılarak bir çay kaşığı, bir tatlı kaşığı duruma göre bir yemek kaşığı da alınabiliyor.
Dıştan kullanımda ise bir parça pamuk iksirle ıslatılıp kompres yapılıyor hasta bölgeye. Ama önce o bölgeye kantaron yağı ya da zeytinyağı sürülmesi iyi olur. Deri tahriş olmasın diye. Gerçi biz hiçbir şey sürmeden koyuyoruz herhangi bir tahriş falan olmadı. Belki hassas ciltler için gerekiyordur.

Tek dikkat edilmesi gereken içten kullanıldığında iki saat süreyle süt içilmemesi.
10 yaş altı çocuklarda içten kullanım denenmemiş bir de gebelere önerilmiyor.

-Mide, safrakesesi, romatizma ağrılarında
-Kan temizliğinde 2-3 haftalık kürler yapılıyor.
-Uykusuz kişiler mayıs papatyası çayı içine 1 tatlı kaşığı katarak yatmadan önce içebilirler.
-Sabah akşam kullanılırsa bağışıklık sistemini güçlendirir. Bedeni güçlü kılar.
-Gırtlak, yutak, dişeti iltihaplarında çok işe yarıyor.
-Sivilcelerin üstüne dıştan kompres yapılır.
-Arı, böcek , sivrisinek sokmalarında kompres yapılınca şişmez, kaşınmaz.
-Burkulmalarda, çarpmalarda kompres yapılınca şişmez, ağrılar geçer.
Daha sayamayacağım birçok rahatsızlıkta fayda sağlayan bir iksir. Bulanlara ve yayılmasını sağlayanlara teşekkürümüz çok.

Bu konuda daha çok bilgi için: Bir Yudum Sağlık ( Yazan: Niyazi Eröztürk )

11 Mart 2009 Çarşamba

TUVALET EĞİTİMİNE BAŞLADIK


Ankara'ya son gidişimde Samanpazarı'na uğradım, Eren' e lazımlık almaktı amacım. İlk torunumda kullandığımız ve çok rahat ettiğimiz tahta lazımlıktan alacaktım hemen ilk hasırcıdan. Ancak Samanpazarı'nda bulurum bir ihtimal diyordum kendi kendime.

Zamanın hızlı değişiminin her alana yansıdığını unutmuş değildim de, bu kadarını beklemiyordum doğrusu. Çünkü ne ilk dükkanda, ne de diğer dükkanlarda aradığım lazımlık yoktu. Hatta dükkan sahiplerinin çoğu bilmiyordu bile. Birisi ' Artık onlardan satılmıyor, naylonları çıktı ya.' dedi. Zaten hasırcıların da nesli tükenmeye başlamış neredeyse. Kalan dükkanlarda satılan hasırların çoğu da Çin üretimiydi besbelli.
Yine de dar sokakları dolaşmaya devam ettim, her bulduğum dükkana açıklaya, anlata sordum. Son olarak bir dükkana girdim ümitsizce soruyu yineledim:' Lazımlık var mı? ' Adam durdu, çevresine bakındı :' Bir tane olacaktı şuralarda. ' diye köşelerden bir yerden bulup getirdi:
'Bundan mı?' Evet ondandı. Bu soyu tükenen lazımlığı yedi liraya aldım. Evde bir güzel yıkadım. Bir de minder diktim. Eren' e götürmek için hazırladım.


Bugün lazımlığa oturtup ' çişşşş, çişşşş' diye söylenmeye başladım. Yüzüme bakıp ne demek istediğimi anlamaya mı çalışıyordu yoksa ' Bu kadına ne oluyor böyle ?' mi demek istiyordu anlayamadım.
Ama ilk kakasını yaptı yine de.

9 Mart 2009 Pazartesi

HARÇLIK VERME MAKİNESİ

Basından okuduğum bu haber çocukların ne kadar yaratıcı olduklarını gösteriyor. Bunda eğitim, yönlendirme ve ortam sağlamak çok önemli. Keşke her çocuk böyle olanaklara sahip olsa...

AR-EL Koleji Anaokulu öğrencileri, '10. İcatlar ve Mucitler Günü'nde yaptıkları birbirinden ilginç makineleri sergilediler. Mikropları yok eden, düşleri gerçekleştiren makinelerin sergilendiği günde Mustafa Atakan'ın harçlık verme makinesi büyük ilgi gördü. Atakan, 'Babam makineye para koyuyor. Okulda makinenin üzerindeki şifreyi yazıp para alabiliyoruz' dedi. (Cumhuriyet Gazetesi-Mart 2009)

Eren'in Menüsü 9 aylık

Yumurta beyazı, bal, tereyağı, tuz ve şekerli yiyecekler dışında herşeyden azar azar yedirmeye çalışıyoruz.

Eren'in Menüsü 7-8 aylık

Sabahları: İyi pişmiş yumurta sarısı ile mandalina ya da portakal suyu (Yumurta sarısındaki demirin emilimi için C vitamini gerekli)
Tuzu alınmış peynir. Acıkma durumuna göre bir iki saat sonra meyve: Muz, elma veya armut rendesi, kivi, avokadodan herhangi biri.
Öğleyin: Sebze çorbası, mercimek çorbası veya yoğurtlu un çorbası (Dönüşümlü olarak veriyoruz) İki saat kadar sonra ( acıkınca ) yine meyve.
Sabah erken saatte ve geceleri meme emiyor.
Akşam üzeri yoğurt veya kefir veya un muhallebisi pekmezli.

7 Mart 2009 Cumartesi

EREN ZITLIKLARI ÖĞRENİYOR

Çocukluk dönemlerinde öyle zamanlar vardır ki, beyinde bazı kapılar açılır ve gelecek içeriye alınır.
Graham Greene

0-3 yaş arasında insan beyni sünger gibi emici. Ne görse kaydediyor. Bu yaş aralığında bebeğe verilen eğitim, gösterilen ilgi-sevgi, oynatılan oyunlar, keşfedebileceği değişik nesneler, yerler, günlük yapılan yoga zihinsel ve bedensel gelişimde çok önemli. Çünkü bu yıllarda beyindeki sinir hücreleri ve sinapatik yoğunluk arasındaki bağlantı çok büyük bir hızla gerçekleşiyormuş. Dolayısıyla yeterli uyarı ve eğitim ile beyin bağlantılarının kalıcılığı sağlanıyor. Yani geri dönüşü olmayan, çok önemli yıllar.

Annesi de birçok kaynaktan araştırma yapıyor. Eren'e 0-3 yaş arası verebileceğimiz en iyi eğitimi vermeye çalışıyoruz.:

-Sürekli karşılıksız sevgi ve ilgi
-Günlük bebek yogası
-Zeka geliştirici oyunlar
-Müzik dinletmek
-Şarkı söylemek, dans etmek
-Evin değişik yerlerini gezdirerek tanıtmak
-Yaptığımız işleri anlatmak
-Farklı ses çıkaran oyuncaklarla beraber oynamak
-Mümkün olduğunca farklı nesnelere dokunmasını sağlamak ve onların ne olduğunu, ne şekilde ve ne renk olduğunu anlatmak
-Çeşitli kitapları (büyük, küçük, resimli, yazılı) beraber incelemek
-Farklı yapıdaki kağıt, naylon, karton gibi şeylere dokundurarak tanıtmak
-Farklı kokuları tanıtarak koklatmak
-Dışarıda değişik yerleri gezdirmek ve farklı insanlarla iletişim kurmasını sağlamak, vb.

Bugünlerde yavaş yavaş zıtlık kavramını anlatmaya başladık. Anlatırken kafasını kaldırıp yüzümüze bakıyor bazen.

Havaya kaldırıp gezdirirken 'yüksek', aşağıya indirince 'alçak' diyoruz.
Elini ılık ve soğuk suya değdirip, 'ılık' veya 'soğuk' diyoruz.
Yumuşak ve sert oyuncaklara dokundurup 'yumuşak' veya 'sert' diyoruz.

Önümüzdeki günlerde farklı uygulamalar yapacağız Eren'le. Yaptıkça size de anlatacağım.

5 Mart 2009 Perşembe

KİTAP AŞKIMIZ


Eren en çok kitaplarla oynamayı seviyor. Önünde renkli renkli, her türden ses çıkaran oyuncaklar dururken, o onları bir hamlede sağa sola fırlatıp kitaba doğru gitmeye çalışıyor. Tabii emekleyemediği için bir yatıyor bir kalkıyor, derken bir şekilde kitaba ulaşıyor. Önce kitaba bir göz atıyor, sonra yerden yere vuruyor. Kitapcağız kendine gelememişken tadına da bakmayı ihmal etmiyor.

Kitapla uzun süre yuvarlanarak oyalanıyor:))


5 aylıkken de dergi, gazete mıncıklamaya çok meraklıydı.


Annesi kitap okuyor ama Eren'in aklı sadece kitabı yemekte olduğu için dinlemiyor doğal olarak. Umarım büyüyünce kitapları karıştırmayı ve okumayı sever.

3 Mart 2009 Salı

ÇOCUK OLMAK

Eren' in büyümesini izlerken, gençlikte çocuk büyütmekle, bu yaşta çocuk büyütmenin farklı duygularını yaşıyorum. Gün boyunca yaptıklarını, büyüklerin davranışlarıyla kıyaslıyorum. Ne kadar özgür, içten ve istediğince yaşadığını görüyorum. Ne denli zor uyusa da, uykusu geldiğinde uyuyor, acıktığında yemek istiyor, keyfince gülüyor, gülümsüyor. Bakıyorsunuz gülmek için bahaneler yaratıyor; pişt deseniz kikirdiyor. Gülmeye doyunca başka şeylerle meşgul oluyor. Hep bir işi var; ya oyun oynuyor, ya etrafı inceliyor, gözlüyor, ya da elinin uzandığı her şeyi yakalamaya çalışıyor. Ne isterse onu yapıyor ve yaptırıyor.

İnsanın yeniden çocuk olası geliyor.

2 Mart 2009 Pazartesi

ZERDEÇAL (Kullandığımız Baharatlar)


Zerdeçalı kök olarak alıyoruz. Çok sert odunsu bir yapısı var bu yüzden toz haline getirmek kolay değil. Önce kalın bir bezin içinde sert bir zeminde ufak parçalara ayırıyoruz, sonra elektrikli kahve değirmeninde un haline getirene kadar çekiyoruz. Uygun olan yemeklere atıyoruz bir parça, zencefil ve tarçınla bala karıştırıp macun halinde günde bir çay kaşığı yiyoruz.

Bildiğimiz etkileri:
Enerji verir. Yenileyici, temizleyici etkisi vardır. Karaciğeri arındırır.
Alerji, alerjik astım, deride kaşıntıda kullanılır. Bedendeki zehri nötrleştirir. Kolesterolü düşürür. Sütle alındığında etkisi düzenleyici olur. Antiseptik ve onarıcıdır.

Not: Burada anlatılanlar bizim uyguladığımız tavsiyelerdir. Siz uygulamadan önce lütfen doktorunuza danışınız.

1 Mart 2009 Pazar

Eren Büyürken Uygulamaya Çalıştıklarımız

*Poposunu temizlerken ıslatılmış pamuk kullanıyoruz.
*Pişiklerde kantaron yağının çok faydasını gördük.
*Fişe takılı elektrikli eşyaların yakınında tutmuyoruz. (Radyasyon yaydığı için)
*Cep telefonundan uzak tutuyoruz. (Radyasyon beyne zarar veriyor)
*Televizyon seyrettirmiyoruz.
*Annesi fazla sütünü sağıyor, buzluğa atıyoruz.
*Organik ürünler tercih ediyoruz.
*Cam biberon kullanıyoruz.
*Kucağa almaktan kaçınmıyoruz.
*Müzik dinletiyoruz. (Farklı türde müzik: En çok klasiklerden Mozart, Bach, Vivaldi; new age tarzı *Kitaro, Merlin's Magic)
*Yapabileceği şeyleri yapmıyoruz. (Uzanabileceği oyuncağını kendisinin alması gibi)
*Çocuk arabasını ev içinde kullanıyoruz, çok rahat ettik. Arabasıyla ev içinde gezinti yapmayı çok seviyor, uyutmak için de gezdiriyoruz bazen. Ama artık arabadan dışarı çok uzanmaya başladı, yakında arabayı sadece dışarıda kullanacağız.)
*Evde sağlıklı oyuncaklar yapıyoruz.
*Annesi Eren her istediğinde emziriyor.