26 Eylül 2009 Cumartesi

ÇOCUKLA YOLCULUK VE SÜT

Bayramda Ankara' ya giderken yolculuğumuz geceye denk düştü. Eren için yanımıza birkaç kavanoz yiyecek hazırladık. Birkaç paket de küçük boy sütlerden aldık. Bu sütler kullanım kolaylığı açısından iyi, ama hazır sütlerle ilgili yapılan olumsuz açıklamalar da kafa karıştırıyor.. Neyse yolculuk, hele de gece yolculuğu bir çocuk için tüm düzeninin bozulması anlamına geliyor, bu yolculukda da bu anlaşıldı. Biberonu bıraktırdık, belli saatlerden sonra yiyecek birşey vermeyelim onunda bizimde uykumuz bölünmesin derken, tüm kazanımlarımız bir gecede bozuldu.. Bu yolculukda mecburen bozduğumuz düzenimizle Eren'e yakayı yeniden kaptırdık. Otobüsün hareket saati 00.30 du. Haliyle konuşmalar, çevredeki ışıklar, arabalar ilgisini çektikçe uykusu kaçtı, acıktı. Bizde sabaha kadar uyuyup uyanan Eren' e birşeyler yedirip içirdik. O da buna yeniden ve hemen alıştı, diğer geceler de uyanıp uyanıp içecek birşeyler istemeye başladı. Şimdilerde yeniden düzeni kurmaya çalışıyoruz.

Paket sütleri ve hazır mamayı zaman zaman zorunlu olarak kullandık. Sürekli kullanmamaya dikkat ettik.Yaptığımız kısa ve uzun yolculuklarda çok işimize yaradı. Çocuğun kalsiyum ihtiyacını peynir, kefir, yoğurtla gidermeye çalıştık. Çünkü hazır sütler hakkında kafamız karışıktı. İşte paket sütlerle ilgili bir bilgi:

"

Markettesiniz.Süt içip kemikleri geliştirmek gibi bir inancın peşinde,dolaşıyorsunuz raflarda.O, beyaz sıvının içinde protein, vitamin, bir sürü bakteri, mineral filan olduğunu düşünüyorsunuz.Nasıl söylemeli, bilmem ki?Aramızda kalsın ama, onun içinde artık bir şey yok!İyisi mi bunu size, Cerrahpaşa Tıp Fakültesi'nden Prof. Dr. Ahmet Aydın söylesin "Süt sağlıklı bir içecekken, raf ömrünü uzatmak için pastörizasyon, yüksek ısı uygulaması (UHT) ve homojenizasyonla çok zararlı bir ürün haline getiriliyor. Bu işlemlerle sütün içindeki tüm bakterileri öldürülüyor. Pastörizasyon, sütün vitamin ve mineralle zenginleşmesini engelliyor, sindirim enzimlerini tahrip ediyor, tahripolan ve sindirilmeyen protein parçacıkları, bağırsaktan kanımıza geçiyor, vücut da bunları düşman olarak algılıyor ve bağışıklık sistemini tahrip ediyor. İnsan vücudu tahrip oluyor ve alerjik hastalıklara, bağışıklık sistemi hastalıklarına, romatizmal hastalıklara neden oluyor. Çocuklarda görülen kronik orta kulak iltihabının altında da süt kullanımı vardır...".Hadi bunları geçtik bir kalem. Siz o sütü veren ineğin başına gelenlerden haberdar mısınız?İnek inek olmaktan çıkalı çok oldu.Önüne konan her şeyi yiyen. Bol hormon ve antibiyotikle ayakta durabilen, deri kaplı et parçaları onlar.Günde 100 kilo süt(!) veren inek yaptılar.Ne demek biliyor musunuz bu?Market arabasını sürmeye devam.Üzümleri gördünüz mü?Sanki bağdan yeni gelmişler. Dip diri, ip iriler.Nereden geliyor bunlar?Şili'den.Şili mi?Evet!Kaç gündür buradalar?3-5 gün oldu.Düşünün, Şili'nin bir köyünde topluyorlar bunları.Uzun yolculuklar sonunda bize geliyor. Bir süre bizim manavda bekliyor.. Alıyorsun eve getiriyorsun, evde de 3-5 gün daha, bana mısın demiyor.İyi ama, nasıl?Şahane şeyler var, adına ilaç diyorlar. Üzümlere verilen bu ilaçlardan birinin etiketindeki faydaları sayalım mesela:· Dane büyüklüğünü artırır,· Dane ağrılığını artırır,· Dane şeklini daha düzgün olarak değiştirir,· Tam olgunlaşmada bile daneye parlak sarı yeşil rengini verir,· Güçlü üzüm çöpüne rağmen dane sıkıca sapa bağlı kalır. Bu yüzden yükleme taşıma esnasında danelenme nedeniyle olabilecek kayıplar azalır,· Dayanıklı ve dirençli kabuk sayesinde hasat ve hasat sonrası olabilecek yaralanmalar en aza iner, hastalıklara direnç katar,· Kullanım dozu yükseldiğinde sofralık üzümlerde hasadı geciktirir,· Yüksek kalite ve standart sağlar,· Raf ömrü uzarDaha durun!Petunya ve karnabahar geni konmuş mısırlardan yapılma cipsleri de yiyeceksiniz.Geceleri de bahçenizi denizanası geniyle donatılmış buğdaylarla aydınlatacaksı nız.Diyebilirsiniz ki, "hep olumsuz tarafından bakma, bu gelişmeler olmasa açlığın önüne geçilemez". İyi ama açlığın nedeni gıda üretimindeki yetersizlik değil ki!Tam tersine, bu gün dünyada gıda üretiminde fazlalık var. Öyle ki, tüm üretilen besinleri toplayıp, dünyadaki insan sayısına bölseniz, kişi başına günlük 2 kilo gıda düşüyor.Bu hepimizi besler de, yus yuvarlak bile yapar.Sorun gıda üretiminin yetersizliği değil, aç olanların gıda alacak paralarının olmaması.Ama, daha da vahimi, biz de o süt, domates, üzüm gibi oluyoruz "

Hadi bakalım şimdi ne yapacağız bunları okuyunca?
Açık satılan sütlerle ilgili de birçok sorun var.
İlk elden bulduğumuz süt için kendimizi şanslı mı saymalıyız. Böyle bir olanak olmasaydı ne yapacaktık.
Bilemiyorum

17 Eylül 2009 Perşembe

BİBERONU DA BIRAKTIK

Ani bir kararla Eren' e biberonu bıraktırma kararı alındı. Eren' e soran yok. Başlarken de sorulmamıştı. Zaten hep birileri bizler için, herkes için sürekli kararlar almıyor mu? Bu da öyle işte. Biberon bu güne dek işimize yararken, artık sorun olmaya başladı: Memeden kestikten sonra, biberon meme gibi kullanılmak istendi Eren tarafından. Gece kesintisiz bir uyku uyuyayım diye Annesi memeden kesti. Ama memeye kalkar gibi biberon istemeye başladı Eren. İçine ne koyacağımızı bilemez olduk. Çünkü nerdeyse sabaha kadar 4 - 5 kez biberondan birşeyler içmek istiyordu. Süt koysak o kadarı fazla, bazen mama yaptık, bazen kefir ya da ayran koyduk. Zaten gece sabaha kadar uyuyup- uyanıp sürekli birşeyler içmesi de önerilmiyor, düşününce de doğru gelmiyor zaten. Akşam karnını iyice doyurup, suyunu içirip yatıralım, sabaha kadar birşey vermeyelim buna alıştıralım diye düşünüldü ve uygulandı. Birkaç gece sabahlama ve Eren' in feryatlarının gecenin sessizliğinde yankılanması göze alınarak.
Ve o feryatlar ilk gece oldukça uzun bir süre yankılandı sessiz odalardan, ıssız karanlıklara doğru.
İkinci gece biraz şiddeti azaldı, üçüncü gece biraz daha. İşte biberon da unutuldu.
Artık kesintisiz, deliksiz bir uyku uyur hane halkı sabaha kadar denildiyse de bu istek şimdilik uzak bir hayal olarak kaldı. Bazen susadı uyandı, bazen emziğini düşürmüş istemek için uyandı, bazen akşamdan az yeyip acıktığı için uyandı ve aralıklarla uyanmaya devam ediyor.
Eren deliksiz bir uyku uyumadan kimsenin de uyuyamıyacağı bilindiğinden bundan sonra nasıl bir yol izleneceğinin hesapları yapılmaya devam edildi.

9 Eylül 2009 Çarşamba

TUVALET EĞİTİMİ

Posta kutuma gelen bu iletiyi paylaşmak istedim.

Bebekler, "Tuvalet İleşimi" Adlı Yöntemle Bezden Kurtuluyor
"Çişşşşşşşşşşşşş,hadi Bebişim Çişşşşş…"

Amerikalı iki anne tarafından başlatılan ve dünyada hızla yayılan Bezsiz Bebek hareketi, en kısa sürede bebeği bezden kurtarmayı hedefliyor. Bezsiz Bebek uygulayıcıları, kurdukları DiaperBabyFree organizasyonuyla 2004 yılından beri deneyimlerini 75 ülkeye yayılmış takipçileriyle paylaşıyor. Tuvalet İletişimi (Tİ) yöntemi Türkiye'de de genç anneler tarafından uygulanıyor. Christine Gross-Loh tarafından yazılan ve Nesil Yayınları tarafından basılan "Tuvalet Eğitimine Doğal Alternatif Bezsiz Bebek" adlı kitap yöntemin tüm ayrıntılarını anlatıyor. Kitapta okuduklarınız son derece tanıdık gelirse şaşırmayın…

Yeni Aktüel'in son sayısında çıkan ve Necla Bayraktar tarafından kaleme alınan yazının devamını şu adresten okuyabilirsiniz:

http://www.yeniaktuel.com.tr/top103,198@2100.html

8 Eylül 2009 Salı

EREN DENİZLE TANIŞTI




Eylülün ilk haftasında, o hava sıcaklığının biraz arttığı hafta tatildeydik. Deniz mevsiminin neredeyse son günlerini yakaladık. Banyo yaparken başını yıkayana dek kikir kikir gülen çocuk, herhalde denizi de sevecektir diye düşünürken ilk anda uçsuz bucaksız denecek kadar uzun ve ferah kumsalı görünce birazcık ürktü sanki. Sonra alıştı, hoşuna gitti; ayaklarını çırptı, elleriyle suyla oynadı. Sanırım deniz sevgisi içine girdi; diğer günler kumsaldan denize doğru sanki koşar adım gidiyordu, halen yürümesini iyice pekiştirmemiş olmasına rağmen. Kumlarla oynadı, sahilde yürüttük, bol bol güneşlendi uygun saatlerde ve biz daha sahilden ayrılmadan, kucağımızda uyuyakaldı.

Pazar günü eve dönerken herkesin üzerinde tatlı bir yorgunluk vardı.