4 Aralık 2009 Cuma

"PARMAKTA OYNATILAN" ANNE-BABALAR ÇAĞI

Uzmanlar diyor ki;yeni yetme nesil anne-babalar,çocuğa sınırlarını öğretmekte tutuk davranıyor, özgüven aşılamada abartıya kaçıyor ve net bir ses tonuyla “dur” diyemiyor. Çocuğuna “hayır” diyemeyen, böyle olunca da “parmakta oynatılan” yeni nesil anne-babalar, farkında olmadan yalnızca kendini önemseyen, abartılı özgüven nedeniyle benmerkezci, insani duyarlılıkları zayıf kalacak bir nesil yaratabilirler.
Medical Park Fatih Hastanesi’nden Klinik Psikolog Sinem Demir, çocuklarımızı büyütürken yaptığımız “psikolojik hataları” anlattı:
Özgüven her koşulda iyidir. Bu bilgi, 1980 ve 1990’lı yıllarda Amerika ve Avrupa’daki yeni çocuk yetiştirme açılımına psikoloji biliminin katkısı olarak ortaya sürülmüştür. Ancak yıllar, pek çok önemli kuramcının bu konuyu yeniden değerlendirmesine yol açmış, çocuklara özgüven pompalamasının, katkıdan çok zarar getirmeye başlad ğını göstermiştir. Çocuğa “sen çok özelsin, farklısın” mesajlarının sıklıkla gitmesi, erken yaşta aşırı şişen bir “benlik” duygusuna yol açabilir. Çocuğun her davranışını mercek altına almamak, sürekli ona açıklamalar yapmamak; yani hayatta “sürekli ve sadece” onun merkezde olduğu algısını ortadan kaldırmak, özgüvenden bencilliğe gidebilecek yolu kesebilir.
Çocuklara asla kızılmaz Çocukların onurlarını kırmamak, onları ruhsal ve fiziksel olarak korumak sadece anne-babanın değil, hepimizin görevi. Ancak çocuk, kimi zaman net ve sert yönlendirmelere de ihtiyaç duyar. Örneğin; annesine herkesin ortasında tekme atan üç yaşındaki bir çocuğa, sakince “bu yaptığın pek hoş değil” demek yerine, sert ve net bir ses tonu ile “yapma!” denilerek sert ve donuk bir yüz ifadesi ile tepki verilebilir.
Çünkü şiddet göstermesi neredeyse normal karşılanan bir çocuk, bu davranışı artırarak yineleyecektir.
Başkalarının yanında...
Çocuk, bu bilgiyi kullanarak başkalarının yanında dizginlenemez davranışlar sergiler.
Örneğin; başkalarının yanında sürekli gürültü yapan bir çocuğa da sert bir şekilde “hayır” denilebilmelidir.
Başkalarının çocuğuna asla müdahale edilemez:
Eskiden genç annesinin başa çıkmakta zorlandığı bir çocuğu, tatlı sert bir müdahale ile hizaya getiren
“teyzeler” vardı. Günümüzde ise bir kafeteryada ortalığı birbirine katan bir çocuğa çoğunluk,
“başkasının çocuğuna asla müdahale edilmez” düşüncesi ile sessiz kalabiliyor. Oysa görmezden
gelmek, hatta çocuğa gülümsemek yerine; anne-babayı rencide etmeyecek şekilde çocuğa dönerek “anneni çok zor durumda bırakıyorsun ve bağırtınla da hepimizi rahatsız ediyorsun” denilebilir.
Çocuğun her merakı giderilmeli:
Çocuğun her sorusu ayrıntılarıyla cevaplanırsa, düşünceleri ve hayal gücü yetişkin cevapları ile
“sınırsızca” karşılık bulursa; “çevrenin onun sorularına ve konuşmalarına yetişemediği ve bir süre sonra rahatsızlık vermeye başlayan” bir çocuk haline gelebilir. Çocuk, bazı sorularının cevabını kendi hayal gücünden tamamlayabilir. Her şeyı ayrıntısıyla bilmek zorunda değildir. Her sorusunun ayrıntlarıyla yanıtlanması, düşünce hızını ve konuşma miktarını kontrolsüz hale getirebilir.
Aile içi kararlar mutlaka çocuğa da sorulmalıdır:
Bu bilgi de; altı yaşında ancak hafta sonunda nereye gidileceğine karar vermesi istenen, sekiz yaşında
ancak eve alınacak mobilyayı seçen, dört yaşında ancak akşam mönüsü onun seçimine göre düzenlenen çocuklara işaret eder. Demokratikliğin çocuğu da kapsaması demek, aile içindeki önemli her karara çocuğu da katmak demek değildir. Bazı kararları sadece yetişkinler vermelidir. Karar verme sistemine “her zaman” çocuğu da katmak, hatta onu “asıl karar verici” yapmak çocukta yük yaratır.
Yemek yemeyen çocuk...
Bu, sadece pediatrinin değil, kısmen psikolojinin de konusudur. Bir bebeğe abartılı şekilde yemek
yedirilmeye çalışılması, yedi-sekiz yaşlarındaki çocuğun ağzına yemek tıkılması (bu, bağımlılık
açısından riskli bir belirtidir) ne kadar sağlıksız ise; yapısal olarak “yememeye yatkın” çocuklara asla baskı yapmamak da gerçekçi değildir. Bu tür çocuklar, tamamen kendi inisiyatiflerine göre yemek yiyemezler.
Özellikle iki yaş civarı çocuklar, bu konuyu iyice oyuna çevirirler, yemek yerken gezerler. Gezerken ya
da masadayken, çocukların ağızlarını açmak istemedikleri zamanlarda da net (ancak şiddet, aşırı
öfke göstermeden) yönlendirmelerle yemek yedirilebilir.


FİGEN
ATALAY
Cumhuriyet Gazetesi

Hiç yorum yok: