26 Temmuz 2009 Pazar

ARTIK ANNE SÜTÜ YOK MU?

Bugün pazar. 26 Temmuz 2009 Eren için yine önemli bir gün. Annesi memeden kesmeye kesin olarak karar verdi. Sabah kahvaltısından önce son olarak emiştiler. Bugün, yarın ve daha sonraki günler artık anne memesinden beslenmiyecek Eren. Annesi bu kararı kolay almadı. Gece sabaha kadar meme için sürekli uyanıyor. Memede süt oluyor ya da olmuyor ama mutlaka memeyi bir emecek. Gerçi o emiş sahneleri çok güzel oluyordu; bir emip bir bırakarak, annesinin tişörtleriyle oynayarak, ayaklarını keyifle uzatıp yayarak, emerken anne kucağında olmanın güveni içinde kendinden emin çevreye gülücükler atarak keyifli ve güzeldi. Ama bugün mutlaka birgün gelecekti.

Memeden kesme için en doğru zaman bir çocuk için ne zamandır? Kaç aylıkken, ya da kaç yaşında? Bunun kesin bir zamanı söylenebilir mi bilmiyorum. Eren ondördüncü ayını yaşıyor. Bir sıkıntısı yok ise diş çıkarma gibi falan, hemen hemen her şeyi yiyor. Bir çok yiyeceği O' nun yiyebileceği gibi ezip yumuşatarak veriyoruz. Hani vitaminsiz kalacak diye bir durum söz konusu değil. Yine de iki yaşına kadar emzirmek istiyordu Annesi. O' nun bu kararı almasında en çok gece uykuları etkili oldu. Gece ne Annesinin, ne de Eren' in doğru dürüst uyku uyuduğu yok. Sık sık uyanıp memede emerken uyuyor, Annesi hep uykuya hasret işine koşturuyor.

İşte tüm bunlar bir araya toplanınca memeye veda günü geldi.

Yeni doğduğu günlerde memeye tutturmak için çabalamıştık, şimdi de ' az acılı ' bir şekilde bıraktırma çabaları başladı.

Bugün pazar, Annesi emzirip uyuturdu. Uyku saatinde ortalarda gözükmedi, biberona kefir koyarak uyuttuk. Önemli olan geceyi atlatmak.

Bu gece bizi ve komşuları Eren' in feryatları bekliyor olabilir...

ERTESİ GÜN
Geceyi beklediğimizden rahat geçirdik diyebiliriz. Rahat geçirmek demek herkesin rahat uyuduğu anlamına gelmiyor, Eren' in feryatlarının beklediğimizden az olması demek oluyor. Annesi dün akşam deliksiz bir uyku uyuyacağım diye sevinirken, bir yandan da Eren' i kucağına aldığında O' nun memeye doğru uzanıp emmek istemesi gözyaşlarını akıtıyordu. Hüzünlü bir ayrılışı yaşıyorlardı sanki. Annesi gece nöbetini bize devredip uyudu gerçekten de aylardan sonra kesintisiz bir uyku. Ama alıştığı gibi sık sık uyanan Eren' e biberonu emdirmek de bize düştü. Herhalde gün içinde de uyurken biberonla kefir, meyve suyu falan içtiği için olacak fazla yaygara koparmadı.

Böylece sabahı ettik.

Bu iş kolay olacak galiba diye sevindik de.

Sabahleyin kahvaltı sırasında baktık ki Eren' in ateşi var.
Gün içinde ateş devam etti .Ateş için verdiğim şurubu da kustu. Akşam üzeri ateşi hala düşmemişti, yine ateş şurubu verdim yine kustu tüm yediklerini de. Hiç hali kalmadı, sarardı soldu bir anda. Annesi hiç istemiyordu ama ateş için fitil koymaya mecbur olduk.

Bu durumda memeden kesme olayı da ertelendi, Eren yeniden memeye kavuştu.

Annesi dünden beri süt azalsın diye adaçayı içiyordu, süt azalmış olmasına rağmen yine de birikmişti. Doya doya emdi ve kusmadı. Ama ateşi devam ediyor.

Memeye veda başka bir zamana kaldı.

YÜRÜME ÇALIŞMALARI

Eren emeklemeye başlayalı aylar oldu. Yaşını bitirince yürür mü acaba diye bekledik ama yürümedi. Şimdi on dördüncü ayda yürüme çalışmaları hızlandı.

Bir hafta falan oluyor, yerden kucağıma alırken kollarından tutup ayaklarıyla o anda önümüzde duran topuna vurdurttum; çok hoşuna gitti kikir kikir gülmeye başladı ve tekrar tekrar bunu yapmak istedi.

Tabii bu bizim de hoşumuza gitti, kollarından tutmamız yetiyor, kendi ayağını ayarlayıp sanki topa şut çekiyor. İşleri ilerlettik, artık önümüze ne çıkarsa vurmaya eğlenmeye başladı. Durmadan ayağa kalkmak, yürüyüp birşeylere vurmak istiyor. Bu hepimizin hoşuna giden durumu kısa sürede bitirmek zorunda kaldık; çünkü yürümeye çalışırken sadece topa ya da başka bir nesneye vururken değil normal adım atmaya çalışırken de ayağını birşeye vuracakmış gibi kaldırıp kaldırıp savurmaya başladı. Artık kolundan tutup yürütmeye çalışmıyoruz, zaten bunu yapmayın diyormuş doktorlar da; alışırlar birinden destek alarak yürümeye. Ama ne var ki iş işten geçti, şimdi de Eren her fırsatta ayakta kalıp birşeylere vurmak istiyor. Tabii bizden destek alarak.

Ama şu son birkaç günde baktık ki elimizi itip, ellerini havaya kaldırıp kendini dengeleyerek ayakta durmaya çalışıyor. O arada da bize bakıp, bakın artık duruyorum diye sevinç çığlıkları atıyor. Koltukta, yatakda, yerde hiç beklemediğimiz bir anda bakıyoruz eller havada ayakta duruyor. Haydi alkış, şamata hep birlikte : yürür artık bu hafta diye tahminler yürütüyoruz.
Vücut hazır olunca harekete geçiyor. İçimizde kaç fabrika uyum içinde çalışıyor, biz dışarıda nelerle uğraşırken.
Emekleme dönemi kapanıyor, durumlar onu gösteriyor. Eren' in yaşamında bir dönem daha bitip yeni bir dönem başlıyor.
Gerçi insanın yaşamı boyunca dönemler hep süregeliyor.
Yani insanı hep diri tutacak heyecan, insanın özünde saklı gibi geliyor bana.

23 Temmuz 2009 Perşembe

Kendi Kararını Veren Çocuklar

Kendi kararını veren çocuk yetiştirmek doğru bir amaçtır.
Ancak bu amacı gerçekleştirmek için ne yapılması gerekiyor?
Nasıl bir yol izlenmeli ki ' çocuk kendi kararını verebilsin'?
Karar vermek, çok küçük yaşlardan verilmesi gereken bir eğitimdir.
Çocuk her zaman kendi kararını verebilir.
Amaç ' doğru karar vermek ' nasıl öğretilir?
Sorun buradadır.
' Doğru karar vermek ' için çocuk doğru ve yanlış kararlarının sonucuyla karşılaştırılmalıdır.
Bizim gözden kaçırdığımız yer de burasıdır.
Biz, çocuklarımıızın doğru kararlarını alkışlarız.
Yanlış kararlarının sonuçlarını ise örteriz.
Çünkü çocuğumuzun üzülmesini istemeyiz.
Çocuğumuzun düş kırıklığına uğramasına dayanamayız.
Çocuğumuzun bir yanlışın sonucuyla sıkılmasına katlanamayız.
O zaman da çocuğumuz kendi yaptıklarının sorumluluğunu alamaz.
Her başarısızlığın kendi dışında kalan nedenlerini arar.
Kendi yanlışlarını göremez.
Kendi yanlışlarını kabul edemez.
Kendi yanlışlarına katlanamaz.
Kendi yanlışlarını göremediği içinde bunları düzeltmek fırsatını bulamaz.
Böyle alışan çocuk yanlışlarının sonuçlarına katlanamadığı için doğru karar vermeyi de öğrenemez.
Böylece çocuk gerçekte ' karar vermeyi öğrenememiş ' olur.
.............

Yapılacak iş açıktır.
Çocuklarımızı kendi kararlarının sonuçlarıyla karşılaştıralım.
Onlara kararlarını ölçerek vermeyi öğretelim.
O da rahat edecektir, biz de....

ERDAL ATABEK
Kaynak: Cumhuriyet Gazetesi

17 Temmuz 2009 Cuma

OYUNCAKLAR

Üst sağdaki oyuncak faaliyet merkezi


'Gelişim basamakları boyunca çocuğun hareketlerine düzen getiren, zihinsel, bedensel ve psiko-sosyal gelişimlerine yardımcı olan, hayal gücünü ve yaratıcı yeteneklerini geliştiren tüm oyun malzemesi oyuncak olarak tanımlanabilir. Su, kil, kum gibi doğal oyun malzemeleriyle, boş kibrit kutusu, makara gibi artık ürünler de oyuncak kapsamına girer.

Oyuncaklar, çocuğun doğal yeteneklerini kolaylaştıran, böylelikle de büyük bir eğitimsel işlevi yerine getiren oyun malzemeleridir. Çocukta seçme ve değerlendirme duygusunu de geliştiren oyuncaklar, bu işlevleri ile çocuğun kendi kendine karar verebilmesine ve belirli bir alanda beceri kazanmasına olanak hazırlar.

Eğitimsel değeri büyük olan oyun malzemelerinden biri ' su ' dur. Dokunma duyusunun gelişimini sağlayan önemli bir oyun aracı olan su, aynı zamanda çocuğa büyük bir haz verir. Deneyim ve keşif olanakları sağlayan su sayesinde utangaç çocuk uyarılır, saldırgan çocuk sakinleşir. Su ayrıca çocuğun dikkatini uzun süre bir konu üzerine toplamasına da yardımcı olur.

Kum ve su 2 yaşından itibaren tüm yaşlar için temel oyun malzemeleridir. Açık hava oyunlarının yanında, kum havuzu ya da su dolu bir leğende oyun oynamak olanağının çocuğa sağlanması, onun fiziksel olduğu kadar zihinsel gelişimine ve güven kazanmasına yardımcı olur.'


Yukardaki bilgiler Haluk Yavuzer' in bir önceki yazımda da bahsettiğim ' ÇOCUĞUNUZUN İLK 6 YILI ' adlı kitabından. ' Çocuğun yaşına, beceri ve ilgisine ' göre de oyuncaklardan örnekler vermiş aynı kitapda.

Bizim kullandıklarımız : Her çocuğun ilk ve baş oyuncağı olan çıngıraklar,

yumuşak oyuncaklar ( evde birkaç tane kendimiz yapmıştık ),

faaliyet merkezi ( 6. aydan itibaren öneriliyor, bununla çok oynuyor, ilgisi hala eksilmedi ),

telefon,

iç içe geçen kaplar,

şekilli kutular,

toplar,

müzik oyuncakları ( bir org alındı, çeşitli müzik aletlerinin sesini ilgisi oldukça dinletiyor, parmaklarıyla basmasını sağlıyoruz )

ve kitaplar.

Oyuncaklarla oynarken renklerini ve şekillerini söylüyoruz. Kaç tane olduğunu sayıyoruz o ara ilgi duyuyorsa. Ne yaptığımızı anlatıyoruz .

12 Temmuz 2009 Pazar

BİR YAŞINDA OYUNLAR VE OYUNCAKLAR



Haluk Yavuzer' in Çocuğunuzun İlk 6 Yılı adlı kitabında bir yaşındaki çocuğun yapabildikleri özetle şöyle belirtiliyor: ( Oyun ve oyuncaklarla ilgili olanları seçtim.)

1-Boşlukların içine uygun şekilleri atmayı, çeşitli legoları dizerek kuleler yapmayı, objeleri diğerlerinin içine koymayı , eşyaları vida gibi döndürerek hareketler yapmayı öğrenir.

2-Kendisine gösterildiğinde tahta küpleri bardağın, kutunun içine koyabilir, dışına çıkarabilir.

3-İstenildiği zaman, hatta bazen kendiliğinden oyuncakları yetişkine verebilir.

4-Gözünün önünde saklanan oyuncakları süratle bulur.

Eren oyuncaklarıyla oynarken araya girip bunları oyun içinde yapmasına yardımcı oluyoruz. Emziğini küçük kapların altına saklayıp ' hani emzik ' diye bulmasını istiyoruz. Topla çeşitli oyuncaklar oynatıyorduk zaten uzun zamandır, artık topu değişik yönlerden ona atıp tutmasını bekliyoruz. Kuleler yapmasına yardımcı oluyoruz ama O daha çok kuleyi yıkmayı istiyor. Önceleri bir kabın içindeki objeleri hemen yere boşaltıp karıştırmak isterken, şimdi içine atmasını istiyoruz, artık bunu yapmaya başladı.




Bunlardan başka Eren' in çok keyif alarak oynadığı oyunlar var: Hemen hemen her çocuğun pek sevdiği mutfak gereçlerini fırsatını yakaladığında dolabı açıp aceleyle kapmak, annesinin pilates topunu evin içinde dolaştırmak, su damacanası ( biz yetişene kadar ), sandalyeleri ve mama sandalyesini evin içinde ittirip yürütmek gibi.



Daha önceki aylarda büyük boyutlu resimleri olan kitaplardaki resimleri gösterip anlatıyorduk gördüklerimizi. Bugün annesi, uykusu geldiğinde karnını doyurup yatağına bıraktı ve kitap okumaya başladı. Oyun oynarken kitap okumayı denemiştim bir keresinde dikkatini vermemişti. Ama bugün ilgiyle dinlediğini gördük. Arada kitaptaki resimleri de gösterdi Annesi anlatarak. Buna artık ben de devam edeceğim.



9 Temmuz 2009 Perşembe

Diş Çürüğü

Diş çürüğünün anne-babadan çocuğa bulaşabileceğine dikkat çekildi.Diş hekimi ve protez uzmanları 1 ile 2,5 yaş arasındaki çocukların ağız ve diş sağlığından ebeveynlerin sorumlu olduğunu anımsattı.

Diş hekimi ve protez uzmanı Çağdaş Kışlaoğlu, 'Anne-baba bebeğini beslerken kaşık,emzik,biberon gibi araçları kendi ağzıyla temasta bulundurmadan kullanmalıdır. Aksi halde anne, çürüğe yol açacak organizmaları kendi ağzından bebeğine aktarır. ' uyarısında bulundu.

Bebek doğduğunda ağız ortamının çürük yapıcı bakterileri içermediğini anımsatan Kışlaoğlu, ' Bu bakteriler büyük olasılıkla dişler sürmeye başladığında, sıklıklada anneden bebeğine bulaşır.' dedi.

Çok bileşenli bir enfeksiyon hastalığı olan diş çürüğünün bulaşıcı özellik taşıdığını belirten Kışlaoğlu, bu bulaşmada anne-babanın dikkat etmesi gereken belli özellikler olduğunu söyledi. Kışlaoğlu annenin bulaşmayı üç yaşına kadar kontrol etmesi durumunda çocukta çok şiddetli çürük enfeksiyonu yaratma olasılığının düşeceğini vurguluyarak, ağızlarında yılda 2 'den fazla çürük oluşan çocukların, çürük gelişimi açısından oldukça yüksek bir risk altında olduklarını kaydetti.

Kışlaoğlu, şöyle devam etti: ' İlk süt dişlerinin sürmesini takiben anne ve baba, bebeklerinin dişlerini ya bu iş için üretilen özel fırçalar, ya da temiz tülbent, gazlı bez parçası yardımı ile düzenli olarak fırçalamalıdırlar. Bebeklerin beslenmesi sırasında ballı emzik, şeker içerikli sıvı gıdaları içeren biberonun kullanımları biberon çürüğü olarak adlandırılan üst ön kesici dişlerde çüürüklerin oluşmasına neden olmaktadır. Bebeklerin uykuya şekerli süt içeren biberonlarla yatırılmaları ağızlarında kalıcı sorunların oluşmasına neden olur.'
Kaynak:Cumhuriyet Gazetesi

2 Temmuz 2009 Perşembe

Anneler Sabırsız

Türkiye' deki annelerin çocuklarına karşı davranışları Batı Avrupa ve Kuzey Amerika' da görülenlerden farklı.

1-Anneler 3 yaşındaki çocukları ile 10 dakikalık bir oyun sırasında çocuklarına ortalama 144 komut veriyorlar, 26 eleştirel yorum yapıyorlar. İtme ya da fiziksel kısıtlama gibi 14 olumsuz fiziksel davranışta bulunuyorlar.

2-Çocuklar aynı oyun sırasında 10 dakikada ortalama 7 olumsuz davranışta bulunuyorlar.
3-Her 4 anneden sadece 1 tanesi bu 10 dakikada çocuklarına fiziksel olarak sıcaklık ya da sevgi gösteriyorlar.

4-Annelerin 10 dakikalık oyun sırasında gösterdikleri etkileşimlerin 3' te ikisi olumsuz. Bu oran ABD ' deki benzer annelerin benzer durumda gösterdikleri olumsuz davranışların iki misli.

5-3 yaşındaki çocukların her bir olumsuz davranışına anneler, ortalama 31 olumsuz tepki ile yanıt veriyorlar.Bu oran, ABD' deki anne-çocuk etkileşimlerinde 2,5 ; psikolojik tedavi gören çocuklarla annelerinin etkileşiminde 7 civarında. Çocuk istismarı ile suçlanan anneler arasında 10.

Kaynak: Cumhuriyet Gazetesi