21 Ekim 2010 Perşembe

VEDA

Veda sözcüğü her zaman hüzünlüdür.
Ama o anın geldiğini hissettim.
Eren'le durumumuzda yeni birşeyler yok.
Günler sıradanlaştı.

Blogu açtığımdan beri bizi okuyan, takip eden herkese teşekkürler.

5 Ekim 2010 Salı

YUMURTA VE PEKMEZ BAŞARIYI ARTIRIYOR

FİGEN ATALAY'ın yazısı:

Çocukların okulda başarılı olmaları için güne kahvaltı ile başlamaları şart.Yeterli ve dengeli bir kahvaltıda dikkat edimesi gereken en önemli nokta ise yumurta ve pekmezin mümkün olduğunca sık tüketilmesi.Uzmanlara göre her iki besin de çocuklarda sıkça görülen ve öğrenme bozukluklarına yol açan demir eksikliğine karşı birebir.
........

Acıbadem Kadıköy Hastanesi' nden Beslenme ve Diyet Uzmanı Şengül Sangu Talak, çocukların besin öğelerini yeterli almadıkları takdirde büyüme geriliği ve mental gelişim gecikmesi gibi ciddi sorunlarla karşılaştıkları uyarısında bulunarak, "Hafif düzeyde beslenme yetersizliği kolaylıkla farkedilmiyor ancak çoğunlukla öğrenme bozuklukları ile sonuçlanıyor.Örneğin daha çok yetersiz besin seçimi ve öğün atlama gibi nedenlerle oluşan demir eksikliği de davranışlarda ve performansta düşüşün yanı sıra konsantrasyon bozukluklarına yol açıyor.Bunun için çocuklara mümkün olduğunca sık yumurta ve pekmez yedirmek gerekiyor." diyor.

Şengül Sangu Talak'tan çocuklara kahvaltı önerileri

"Çocuğunuzun her gün bir yumurta yemesini sağlayın.Çünkü yumurta yüzde yüz emilebilen en kaliteli protein kaynağı ve kan yapıyor.Ayrıca sürülebilen çikolata,bal,reçel gibi tatlılar yerine kan yapan ve kemiklerin gelişimini sağlayan kalsiyumdan zengin pekmezi tercih edin. Kahvaltılara az miktarda domates,salatalık ile maydanoz gibi vitamin ve posa içeren sebzeler ekleyerek çocuğunuzun iştahının açılmasını ve bağırsaklarının çalışmasını sağlayabilirsiniz. Kahvaltıda sadece ve sürekli mısır gevreğiyle süt tüketimi belki pratik olsa da, sakıncalı. Bu nedenle karışımı kuru meyve, ceviz, fındık, badem gibi kuru yemiş ve taze meyvelerle daha besleyici ve lezzetli hale getirmeye çalışın. Kahvaltının yanında çay içilmesi demir emilimini engelliyor, ayrıca çok fazla kaynatılması da besin değerini düşürüyor. Bu yüzden mümkün olduğunca çocuğunuza çay içirmeyin."

Kaynak:Cumhuriyet Gazetesi

24 Eylül 2010 Cuma

YAPILAN İŞİ BİTİRME VE TOPLAMA

Çocuklara düzenli olmayı öğretme çalışmaları iki yaşından sonra başlıyormuş. biz daha önceleri de bu konu üzerinde duruyorduk. Oyuncaklarını toplatmayı, kitaplarını raflara dizdirmeyi gösteriyorduk beraber toplayarak ama pek bir sonuç alamıyorduk. İki yaşından sonra daha çok üstünde durmaya başladık bu davranışların. Ama bizimki bir topluyor, iki dağıtıyordu. Daha doğrusu önce topluyor sonra hepsini birden yeniden dağıtıyordu. Üstelik arada bir eline ne geçerse oraya buraya fırlatıyor, toplama çalışmalarına da yanaşmıyordu. O zaman zorlamanın alemi yok diye boşveriyor, belki önümüzdeki günlerde alışır diyerek biz topluyorduk. Bizim toplamamızı gördükçe öğrenir, alışır diye düşünüyorduk. Ama yanlış düşündüğümüz öğrendiğimiz bir bilgiyle ortaya çıktı: Çocuğun yaptığı işi mutlaka bitirmesi gerektiği yoksa büyüyünce yaptığı işleri de yarım bırakabileceğini öğrendik. Bu çok önemli bir bilgiydi. Kitap okuduğumuzda sonuna kadar dinliyor ama kitapları yerine koymaya gelince aldırmıyordu. Öğretmeye çalışıyorduk ama bir yerde boşverdiğimiz oluyordu. Şimdi artık boşvermek yok. Oynadığı oyunu bitince yemek yemeye mi gideceğiz ortada ne varsa "Bunları toplayalım, yemek yemeye gideceğiz." gibi söylemlerle işi sonlandırmaya çalışıyoruz. Sokağa mı çıkacağız ne yapıyorsak acele de olsa bitirip toplayıp çıkıyoruz. Belki biraz daha büyüdüğünden, belki de kararlı duruşumuzdan olacak sonuç almaya başladık gibi. İtiraz etmeden toplama çalışmasına katılıyor, yerlerine koyuyor.

Bu davranışı biz söylemeden ne zaman kendiliğinden yapar onu şimdi bilmiyorum ama, bazı şeyleri öğretmek için sayısız tekrarlar yapmak gerekiyor da, bazen bir kez yapılan bir davranış belleğe yerleşiyor, ömür boyu insanın kişiliğini etkiliyebiliyor.

31 Ağustos 2010 Salı

EREN'İN HALLERİ


Bugün sabahleyin yine erkenden uyanmış Eren. Eline kitaplarından birini almış dolaşıyor odaları. Çok acıkmamış herhalde, yoksa mutfağa gidip ekmek aramaya başlardı. Zaten epeydir fazla birşey yediği yok. Vejeteryan takılıyor aylardır. Et,tavuk, balık, yumurta ağzına koymak bir yana, yakınında bile görmek istemiyor.Sebze de yok. Kala kala tahıl ile baklagiller kalıyor. Onları da zaman zaman yedirebiliyoruz, her zaman değil. Sürekli Eren'e bugün ne yedireceğiz düşüncesi ortalarda dolaşıyor. Meyveyi seviyor neyse ki. Yemediği tüm besinlerin açığını yediği birkaç meyve kapatır mı bilmiyoruz. Zaman zaman gözlerinin altı kızarıyor.Alerjik mi, yoksa bu kadar az çeşit içinden yediği birşey mi buna neden oluyor anlayamadık.Yarın doktordan randevu alıp götüreceğiz.Yine gözlerinin altı iki gündür fena. Hali de yok gibi.

Aşırı sıcaklar gidince buranın iklimi de normal seyrine döndü. Yaz başında havalar bir türlü ısınmadı diye şikayet ediyordum. Artık içerlerden sıkılmıştık ve balkonda açık havada vakit geçirmek istiyorduk.Eren için de daha rahat olur diye düşünüyordum.Oysa balkondaki tehlikeleri hesaba katmamışım. Balkonda sürekli koşturuyor, yerler ıslaksa kazara aman Allahım. Balkon demirleri ayrı bir stres.İlk zamanlar birinci demire basıp uzanıyordu, artık bir üst demirlere de tırmanmaya başladı. Sonra bahçede oynayan çocukları gördükçe sürekli sokağa çıkmak istiyor,gözü başka birşey görmüyor. Artık içeri dönmek istiyorum, balkon kapılarını kapatmak istiyorum.

İstiyorum da evde günü nasıl geçireceğiz bakalım...

20 Ağustos 2010 Cuma

ÇOCUKLARA SIRA DIŞI HİKAYELER

FİGEN ATALAY' IN yazısı:

Türkiye'de kitap okuma oranı yalnızca yüzde 4,5. Bu oranı artırmak anne-babaların elinde. Çünkü kitap okuma sevgisi küçük yaşta kazanılıyor. Çocuğunuzun seve isteye kitap okuması için bebeklikten itibaren uğraşmanız gerekiyor. Kitap almaya birlikte gidin. Kitap seçerken çocuğunuzun da isteklerini dikkate alın. Bırakın uzun uzun incelesin kitapları, sabır gösterin. Birlikte okuma zamanları yaratın, evrensel ve sıra dışı hikayeler okuyun.
Davranış Bilimleri Enstitüsü(DBE) Çocuk ve Genç Psikolojik Danışmanlık Merkezi psikologları, okumanın ve çocuklara "okuyan rol modeller" olarak gözükmenin, onlarda heves uyandıracağına dikkat çekiyorlar. Ancak, okuma işinin çocuğa ayırdığınız zamanı kısıtlaması ve kitabın arada bir engel oluşturması durumunda tam tersi bir etki yapabileceğini aklınızdan çıkarmamanız gerekiyor. Büyüklerin, evde televizyon ve bilgisayarı, çocuğun yatma saatinden sonraya bırakmaları gerektiğini vurgulayan DBE uzmanları, "Kitapların nasıl kaleme alındığı kadar nasıl resimlendirildiği de çok önemlidir. Çocuklar, kelimelerden önce resimleri okumayı öğrenirler. 'Nitelikli' bir şekilde kaleme alınmış bir kitap özenle resimlenmemişse hak ettiği ilgiyi göremiyebilir." diyorlar. Davranış Bilimleri Enstitüsü uzmanlarına göre, iyi ve kötü ayrımının yer aldığı kitaplar; çocukların kendi doğrularını seçebilmelerine fırsat yarattıkları için yararlı ve çocuklar, başka kültürlerde ortaya çıkan kitapları da okurlarsa evrensel bir bakış kazanırlar. Sıra dışı, çocuğu kalıpların dışına taşıyacak ve yaratıcılığını kışkırtacak hikayeler seçilirse çocuğun hayata bakış yelpazesi genişler. Kitabın dilinin de akıcı ve anlaşılır olması, Türkçenin iyi kullanılmış olmasına dikkat edilmesi gerekiyor. Kitapların mutlaka bir ders vermek ya da yeni bir bilgi edindirmek gibi bir görevi yok. Kitap, sadece çocuğu eğlendirmek, keyifli zaman geçirmesini sağlamak için de seçilebilir. Çocuk kitabının "nasıl olması gerektiği " hakkında konuşurken "öğretici" yanını abartmamak gerekir.

Kitap Nasıl Seçilmeli?

0-3 yaş çocuğuna:Tanıdık nesnelerin olduğu, parlak renkli, kısa ama ahenkli cümlelerden oluşmuş, az kelimeli ve bu kelimelere ait resimleri olan, bol resimli uzun süre elinde kalacağı için kaliteli malzemeden yapılmış, kolay yıpranmayacak, ellerinin boyutuna uygun;
3-5 yaş çocuğuna:Masallar,bildik hikayeler içeren, tanıdık durumların anlatıldığı, nesneleri sınıflandırabileceği, iyi resmedilmiş,hayal gücünü harekete geçiren,ayrıntılı resimleri olan kitaplar;
5-8 yaş çocuğuna:Güçlü hikayeleri olan, karakterleri güçlü, sadece iyi-doğru değil, kötü-yanlış karakterleri de içeren, içinde yabancı ve bilinmedik kelimeler olmayan, gerçek hikayelerden alıntılar içeren, yeni bilgiler öğreten, detaylı resimleri olan, okumayı yeni öğrenenler için uzun olmayan ve küçük yazılarla yazılmamış, ilgi alanına giren konular içeren kitaplar;
8-12 yaş çocuğuna:Çocuğun karakter ve zevkine uygun, sadece mesaj kaygısı taşımayan, beyin fırtınası yapabileceği, kendisinin seçeceği kitaplar alabiliriz.

Kaynak:Cumhuriyet Gazetesi

7 Ağustos 2010 Cumartesi

YAZ GÜNLERİ






Sıcakların etkisini fazlaca gösterdiği günlerdeyiz. Kapı , pencere ne varsa her taraf açık. Daha doğrusu evin ne tarafında açılacak bir pencere ya da kapı varsa açmak gerektiği günlerdeyiz. Bu durumda Eren' e de oynayacak şeyler çıkıyor. Eli değdiğinde tüm gücüyle açıp kapattığı fırın kapağını, ya da buzdolabı kapısını bırakıp, çıkılacak pencerelere çıkmaya, yoksa camlarını açıp açıp kapatmaya başlıyor. Bu açıp kapatmalardan bize gına geldi ama O ilk günkü heyecanla, büyük bir çoşkuyla bulduğu kapıları, pencereleri açıp kapatmaya bayılıyor. Öyle yavaşça açıp kapatsa razıyız. Tüm gücünü toplayıp bir çarpışı var ki ... Bunlar engellenirse balkonda koşturmaya başlıyor. Geçenlerde koştururken bir düştü, neyseki gözünün altına gelmiş balkonun çıkıntısı da gözüne birşey olmadı. Gözünün altında yumruk yemiş gibi oluşan morluklar daha yeni geçti. Velhasıl her taraf tehlike. Balkona sandalye koyup oturmak da tehlike. Bir anlık unutkanlık sonucu O'nu sandalyenin üstüne tünemiş buluyoruz.
Evin içindeki bu açıp-kapamalardan, çarpıp durmalardan biraz uzaklaşıp enerjisini dışarda harcaması için uygun saatlerde dışarı çıkıyoruz bazen.

Ya göl kenarına gidiyoruz.

Ya zıp zıp zıplamaya.


Ya da komşunun bahçesinden kayısı toplamaya.



Bu sıcak yaz günleri de böyle geçiyor.

26 Temmuz 2010 Pazartesi

HAZIR GIDAYA DİKKAT

ÇOCUKLARI UZAK TUTUN

Özellikle çalışan annelerin kurtarıcısı olan hazır gıdalar, çocuklarda allerjiden kaşıntıya, karın ağrısından ishale pek çok hastalığa neden olabiliyor.
Anneleri uyaran çocuk sağlığı ve hastalıkları uzmanları, bebeklikte anne sütüne eşdeğer sunulan hazır sütlerle çocukluk çağında da bisküvi, çikolata, şekerleme ve papates cipsi gibi gıdalardan uzak durulmasını istiyor.

Kontrol şart

Hisar Intercontinantel Hospital Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı Dr.Fazlı Yılmazer, katkı maddeli gıdaların çocuklarda kontrolsüz ve bilinçsiz kullanılmasının en sık görülen yan etkisinin allerji olduğunu vurguluyor.
Hassas kişilerde besin katkı maddelerinin kaşıntı, kurdeşen, alerjik nezle, deri döküntüleri, baş ağrısı, bulantı, kusma, karın ağrısı ve ishale yol açtığını belirten Yılmazer anneleri şöyle uyarıyor:

"En ideal doğal beslenme olan anne sütünü asgari altı ay tek başına olmak şartıyla 2 yaşına kadar vermeye gayret göstermeliyiz."

Kaynak:Cumhuriyet Gazetesi
25.Temmuz.Pazar

14 Temmuz 2010 Çarşamba

YASMİN LEVY VE EREN

Birgün Yasmin Levy'nin CDsini dinliyorduk. Biraz sonra farkettik ki Eren koşturmuyor, bir yerlere tırmanmaya çalışmıyor, dolapların kapağını açıp bize bakarak çarpmıyor; ya da istediği birşeyleri O'na vermemiz için mızır mızır dolaşmıyor. Ne yapıyor bu çocuk diye dikkat edince ancak o zaman anladık ki: Eren Yasmin Levy'i dinliyor. Hiçbir şeyle ilgilenmeden, oturarak, uzanarak, sessizce dinliyor. Tamamiyle kendini vererek sanki o yabancı dili biliyor, ne söylediğini anlıyor gibi dinliyor. Şaşırdık epeyce. O'na müziği hep dinlettik. Önceleri daha çok Mozart dinletiyorduk. Büyüdükçe her türlü kaliteli yerli ve yabancı sanatçıları dinletmeye başladık. Aralarında sevdiği parçalar olduğunu belli ediyor, takip ediyor onlar çalmaya başladığında tempo tutuyor elleriyle orkestra yönetir gibi hareketler yapıyordu. Sonra kendi oyunlarına dönüyordu.Fakat bu başka birşey. CD'yi sonuna kadar ilgiyle dinliyor. Çocuk şarkıları CD'si çalarken de en çok Ali Baba'nın Çiftliği , Küçük Kurbağa, Mini Mini Bir Kuş gibi şarkıları ilgiyle dinlerken, diğerlerini öylesine dinliyor havası veriyor. Çünkü küçüklüğünde bu şarkıları annesi O'na hep söylüyordu.
Bir zaman sonra ortaya şöyle bir durum çıktı: Eren'in isteklerine karşılık veremediğimiz, bunaldığımız, yorulduğumuz anlarda "Yasmin Levy zamanı geldi" deyip düğmeye basıyoruz. İşte o zaman Eren bir anda taşkınlıklarını bırakıp dinleme moduna geçiyor.

Biz de her seferinde şaşırıp duruyoruz.

3 Temmuz 2010 Cumartesi

SUYLA OYNAMA

Artık balkonda daha çok zaman geçirmeye başladık. Önceleri bütün toplarını balkona taşıyor, onlarla epeyce bir oynuyordu.Artık o da pek ilgisini çekmez oldu,Topları bir bir balkondan aşağı atmaya başladı. Topları atıyor, sonrada balkondan uzanıp almak istiyordu. Balkondan değilde kapıdan gidip bahçeden topları almaya başlayınca, bu kez bahçeye inmek için sürekli atıp, sonra kapıya koşup bahçeye gitme yolunu öğrendi. Hava sıcak, güneş etkili bunu da Eren'e anlatamayınca ilgisini çekerek oynayacağı yeni bir şey düşünduk. Suyla oynama. Zaten suyla oynamaya bayılıyor. Ancak her tarafı ıslanacak, balkonda rüzgar eksik olmaz genelde, dolayısıyla herhangi bir üşütme durumu olmasın diye aktivite önlüğü alındı ve de çizmeler. Kovayı suyla doldurup balkona koydum. Uzunca bir süre keyifle oynadı. Pek mutlu oldu.

24 Haziran 2010 Perşembe

" HAYIR DÖNEMİ "

Bu aralar Eren'e sürekli "Dur, yapma, elleme" gibi sözcükleri çok kullanmaya başladık. Artık elinin ermediği bir yer kalmadı gibi. Uzanamadığı yerlere de ayağının altına yakınında bulduğu tencere, kutu, karpuz, top ne bulursa koyup basarak uzanmaya çalıştığından, haliyle feryatlarımız bitmiyor. Üstelik ne desek tersini yapmaya çalışıyor. O kadar istediği sokağa çıkarken bile, "Hadi Eren giyinelim de gidelim" dediğimizde; hiç ilgilenmediği oyuncaklarıyla veya ilgisiz birşeylerle oynamaya başlıyor. Biz de sürekli "Hadi Eren, hadi Eren" deyip duruyoruz. İşte tam da bu sırada Prof. Dr. Sabiha Paktuna Keskin'in kitaplarıyla tanıştık. İlaç gibi geldi içinde bulunduğumuz duruma. Şöyle bir öneri var kitapların birinde: Bu yaşlarda çocuk herşeye hayır der, yemek yemez, bezini değiştirtmez, otur dersin oturmaz, kalk dersin kalkmaz gibi. Bu durumlarda " yap" yerine "yapma" denildiğinde çocuk tersini yapacağından sizin aslında istediğinizi yapacaktır. İki tarafın da istediği olacak, inatlaşma, ısrar etme ortadan kalkacaktır.
Hemen bunu denemeye başladık. Bir yere gideceğiz, oyalanıyor, gelmiyor. Üstünü giydiremiyoruz. "Pantolonunu giyme" diye başlıyoruz. Sakince. İşe yarıyor. Pantalonunu alıp geliyor. Gün boyunca her şeye tam olarak uygulayamasak da, (zaten uygulanması sanırım sağlıklı olmaz) genelde işe yaradı. Biraz rahatladık. Sıkıştık mı tersini söylüyoruz, yatmak istemiyor mu, "Yatma , tamam yatma " diyoruz. Önce şaşırıyor, bunlar ne demek istiyorlar der gibi bize bakıyor, biraz sonra elimizden tutarak yatmaya gitmek istiyor.
İşte 3. yaşımıza böyle başladık...