30 Nisan 2010 Cuma

İLK ÇOCUK BAYRAMI



23 Nisan' da Ankara' daydık. Yola çıkmadan önce bizi yine kaygılar aldı. Arabayla mı gitsek, otobüsle mi ? Arabayla gitsek az çok yaşayacaklarımızı tahmin ediyoruz ve bunu göze alabilir miyiz diye konuşuyoruz. Koltuğuna oturtunca zincire vurulmuş gibi kıyametleri kopartıyor nerdeyse kucağımıza alacağız, bu kez de bir daha koltuğuna oturtamıyacağız. Hayır bunu göze alamıyoruz, otobüsle gidilecek. Sanki otobüsle çok mu rahat gidiyoruz. O da ayrı bir olay...

Ankara' ya gittiğimiz günün ertesi 23 Nisan' dı. O gün bayrama götüremedik ama ertesi gün Kuğulu parka götürdük. Eren orada farkında olmasa da ilk çocuk bayramını yaşadı. Park çocuklarla doluydu.Hepsinin elinde balonlar, simitler... Kuğulara bakıyorlar, güvercinlere simit atıyorlar, balon uçuruyorlar, yaşıtlarıyla tanışıp oynuyorlar.


Eren kendi balonunu uçurdu, bu kez çevredeki çocukların balonlarına koşturmaya başladı. Her gördüğü balonu ortak mülkiyet sanıp almaya çalışıyor. Bizim olmadığını, onların balonu olduğunu söylüyoruz. Şimdilik anlamıyor. Biraz balonlarla koşturuyor, biraz güvercinleri kovalıyor. Biraz sonra da elinde simit gördüğü bir çocuğun yanına gidip simidini istiyor. Onlar verince de almak için düşünüyor mu, nazlanıyor mu belli değil. Bakalım ne yapacak, nasıl davranacak diye bekliyoruz biz de, karışmıyoruz.
Biraz da kaydıraktan kaydırdıktan sonra parktan ayrılıyoruz.


Simit sarayı denilen yerlerden birine girip Eren' e simit ziyafeti çekiyoruz. Böylece henüz hiç yemediği simitin de tadını almış oluyor.
Tunalı da gezerken akşam üzeri bir genç bulunduğumuz çevrede gitarını açıp çalmaya başlıyor. Eren' in dikkatini çekiyor, biraz seyrediyor ve dinliyor.
O'nun için hareketli geçen bu günün sonunda eve giderken takside uyuyor.

21 Nisan 2010 Çarşamba

EREN'İN KİTAPLARI



Eren' i kitapla tanıştırmamız kaç aylıkken başladı, anımsamıyorum. Kitabın kokusu, ekmek kokusu gibi ona tat versin, yaşamında olmassa olmaz olsun istiyoruz. Biz istiyoruz da O ne denli bunu benimseyecek bilmiyoruz. İyi bir okur olur mu, hangi kitapları tercih eder onu da bilmiyoruz.

Nerdeyse daha bebekliğinden beri kitapların resimlerini gösterip anlatıyoruz, uyuturken ya da uygun zamanlarda masal kitapları okuyoruz. Artık kitaplarının içinden istediğini seçip getiriyor, okumamızı istiyor, ya da içindeki renkleri söylüyoruz, şekilleri anlatıyoruz, hayvanları tanıtıyoruz. Gün içinde bu döngü ara ara devam ediyor. Şimdilik kitapları benimsemiş gözüküyor, her ne kadar bazılarını alıp fırlatsa da, okumamızı istemese de sevdiği kitapları belirlemiş. Durmadan onları bulup getirdiği oluyor okutmak için.
Kitapların raflarda durduğu zaman sadece Eren uyuduğunda oluyor. Bir bakıyoruz hepsini alıp alıp fırlatmaya başlıyor, toplamak içinse hiç zahmet etmiyor. Düzeni öğrenmesi için iki yaşını doldurmasını bekliyoruz. Öyleymiş. Çocuklara iki yaşından sonra eşyalarını toplama, düzenleme gibi davranışlar öğretiliyormuş. Vallahi bizimki şimdilik bunu hiç yapmayacakmış gibi gözüküyor. Oyuncaklarını bir fırlatışı var, bir mutlu oluyor bunu yaparken, o zaman acaba toplamayı, düzenli tutmayı öğrenebilecek mi diye bir soru havada asılı bekliyor.

14 Nisan 2010 Çarşamba

SOYALI ÇÖREK


Bazı günler Eren' e ne yedireceğimizi bilemiyoruz. Çok seçici davranıyor.Her sebzeyi yemiyor, et türü hiçbir şey yemiyor. Ama pasta oldu mu itiraz etmiyor. Geçenlerde lor ile kurabiye yapmıştık. Yumuşak olmuştu hem de lezzetliydi. Ama tatlı olduğu için rahat yediremiyorduk. İki yaşına kadar şekerli ve tuzlu şeyler fazla önerilmiyor ya. Daha önce soyalı kek yapmıştık pekmezle. Onu da çok seviyor. Bir de soya fasulyesi ile tuzlu birşey yapabilir miyiz diye konuşurken, lor ile yaptığımız kurabiyeyi tuzluya çevirebilir miyiz diye düşündük ve denedik. Güzel oldu, herkes sevdi. Lor yerine haşlanıp püre yapılan soya fasulyesi koyduk, şeker yerine de bir parça tuz attık. Yapılışı da basit ve malzemeler de çok değil. Soya fasulyesi alırken dikkat etmeli, genetiği değiştirilmiş soya olmasın aman.
Soya proteini çok kaliteliymiş. Mineral ve vitamin bakımından da oldukça zengin. Kalsiyum, fosfor, demir, bakır, manganez, potasyum gibi minareller ve A,B1,B2,C,D,E ve K vitaminleri varmış. Bu yüzden yemek aralarında Eren'in eline vermek için iyi bir alternatif oldu.

Malzemeler şöyle:

Bir bardak soya püresi ( Soya fasulyesi haşlanıp püre yapılacak. Biraz iri de olabilir)
2 bardak tam buğday unu
2 yumurta
1/4 su bardağı zeytinyağı
1 çay kaşığı karbonat
Bir tatlı kaşığı tuz
Biraz susam

Yapılışı:

Bir yumurtanın beyazını bir kaseye ayırıp, sarısını diğer yumurta ile birlikte bir kaba koyun.Zeytinyağını ilave edip biraz karıştırın.Soyayı ilave edip karıştırın.Una karbonatı karıştırıp ilave edin. Cevizden büyük parçalar alarak yuvarlayın, önce yumurta akına, sonra susama batırarak tepsiye koyun.180 derecede ısıtılmış fırında altı hafif kızarana kadar pişirin.

6 Nisan 2010 Salı

ÇOCUĞU YÖNLENDİRME


Buralarda hiç bitmeyen soğuk rüzgarların biraz hafiflemesiyle bugün Eren'i göl kenarına götürdük. Eğirdir gölü büyük bir göl. Türkiye' nin ikinci büyük tatlısu gölüymüş. Yedi renkli göl de deniyor. Gün boyunca sürekli renk değiştiriyor, hele bir turkuaz renge bürünüyor ki görmeye değer. Kıyılarında yazın göle giriliyor. Şimdilerde piknik yapmaya başlamış insanlar. Biz de sadece gezinti niyetiyle gittik. Eren rahatça koştursun çimenlerde diye. Gezdi, koşturdu, yerden taşlar alıp fırlattı. Sonra da yorulup kaldırım kenarındaki taşlara oturdu. Bu arada biz de yaptığımız bazı davranışların yanlışlığını gördük:

Eren yerden taş alıp atıyordu. Alırken ve atarken bizden onay almaya çalışıyordu. Hiç düşünmeden " hadi al " veya " atabilirsin" gibi onaylama sözcüklerini kullandığımızı farkettik. Daha şimdiden ne yapıp yapmayacağına biz karar veriyoruz gibi bir durum oluşuyordu. Bunu farkedince bize sorduğunda hiç ses çıkarmadık. Bir müddet sonra kendi kendine alıp atmaya başladı. Bu durum o kadar önemsiz, sıradan bir şey gibi görünse de zamanla başka başka olaylarda da yaşandığında pekişecek, belki de karar alma davranışını etkileyecek diye düşündük. Bu O' nun her davranışına sınırsız karışmama anlamına gelmiyordu tabii. Kendine ya da birşeylere zarar verecek bir durum oluşacaksa elbette anlatılarak müdahele edilecekti.
Eve geldiğimizde TV8'de Doğan Cüceloğlu'nun 'İnsan İnsana' adlı programı vardı, onu izledik. Her hafta pazar günleri saat 10.45'de başlıyor. Çok güzel konular işliyor. Bugün de çocuğa verilecek eğitimin ve sevginin ne kadar önemli olduğu üzerine konuştular. Çocuğa nasihat etmenin hiçbir fayda sağlamadığı, dur-yapma-etme gibi söylemlerin işe yaramadığı ama sabırla verilen sevginin hep olumlu sonuçlar verdiği üzerine sohbet ettiler.. (www.dogancuceloglu.net'den geçmiş programları izleyebilirsiniz.)
Bu değerli insanları dinlemek bize hem keyif veriyor, hem bilgi veriyor ya da bilgilerimizi pekiştiriyor.

Eren için artık her davranışın ve sözün daha çok önem taşıdığı günler geldi. Bu mutlaka bebekliğinden beri önemliydi, ama şimdi daha da çok özen göstermemiz gerektiğini böyle programları her dinleyişimizde ya da eğitimle ilgili her kitabi okuyuşumuzda anlıyoruz.

Şimdi düşünüyorum: Çocuk yetiştirmek ne kadar bilgelik istiyor ve bunu çoğu anne ne kadar geç anlıyor benim gibi.