24 Haziran 2010 Perşembe

" HAYIR DÖNEMİ "

Bu aralar Eren'e sürekli "Dur, yapma, elleme" gibi sözcükleri çok kullanmaya başladık. Artık elinin ermediği bir yer kalmadı gibi. Uzanamadığı yerlere de ayağının altına yakınında bulduğu tencere, kutu, karpuz, top ne bulursa koyup basarak uzanmaya çalıştığından, haliyle feryatlarımız bitmiyor. Üstelik ne desek tersini yapmaya çalışıyor. O kadar istediği sokağa çıkarken bile, "Hadi Eren giyinelim de gidelim" dediğimizde; hiç ilgilenmediği oyuncaklarıyla veya ilgisiz birşeylerle oynamaya başlıyor. Biz de sürekli "Hadi Eren, hadi Eren" deyip duruyoruz. İşte tam da bu sırada Prof. Dr. Sabiha Paktuna Keskin'in kitaplarıyla tanıştık. İlaç gibi geldi içinde bulunduğumuz duruma. Şöyle bir öneri var kitapların birinde: Bu yaşlarda çocuk herşeye hayır der, yemek yemez, bezini değiştirtmez, otur dersin oturmaz, kalk dersin kalkmaz gibi. Bu durumlarda " yap" yerine "yapma" denildiğinde çocuk tersini yapacağından sizin aslında istediğinizi yapacaktır. İki tarafın da istediği olacak, inatlaşma, ısrar etme ortadan kalkacaktır.
Hemen bunu denemeye başladık. Bir yere gideceğiz, oyalanıyor, gelmiyor. Üstünü giydiremiyoruz. "Pantolonunu giyme" diye başlıyoruz. Sakince. İşe yarıyor. Pantalonunu alıp geliyor. Gün boyunca her şeye tam olarak uygulayamasak da, (zaten uygulanması sanırım sağlıklı olmaz) genelde işe yaradı. Biraz rahatladık. Sıkıştık mı tersini söylüyoruz, yatmak istemiyor mu, "Yatma , tamam yatma " diyoruz. Önce şaşırıyor, bunlar ne demek istiyorlar der gibi bize bakıyor, biraz sonra elimizden tutarak yatmaya gitmek istiyor.
İşte 3. yaşımıza böyle başladık...

18 Haziran 2010 Cuma

İKİNCİ YAŞIMIZ DOLDU


17 Haziran' da Eren ikinci yaşını bitirdi. Geçen bir yıl içinde, ele avuca sığmayan, çoğunlukla ne yapacağımızı ve nasıl davranacağımızı bilemediğimiz anlar yaşatan bir afacan oldu. Bir ara, basından seçmelerde, yarım saat içinde annelerin çocuklara sayısız kere "yapma, dur, elleme, etme" dediklerini aktarmıştım. Şu dönemlerde sürekli o durumdayız. Hiçbir şey doğal olarak uzun süre dikkatini çekmiyor. Sürekli yeni şeyler bulup, yeni oyunlar, yeni faaliyetler yaratmak zorundayız. Artık tam bir oyun çocuğu. Onu görmeye gelen kuzenini de çileden çıkarttı. Sakıncalı ne varsa, elleri orada. Allahtan akşam üzerileri biraz sokağa çıkıyoruz, orada koşturup duruyor da, biraz enerjisini boşaltıyor. Artık onu sevmek için yanına gelen çocuklara bile vurmaya başladı. Bazen önümüzdeki yıllarda nasıl baş edeceğimi düşünüyorum. Herhalde üç yaşında kreşe gitmeye başlar da, yaşıtlarıyla bol bol oynar.

Tüm bu afacanlıklarına karşın, çok da şirin, sevimli, mıncırılası bir çocuk. Hareketsiz ve durgun bir çocuk olsa nasıl olurdu bilmiyorum ama yine de bu halini isterdik sanırım.

Sevgi, sağlık ve güzellik dolu, istediğince bir yaşamın olsun Eren.
Doğum günün kutlu olsun.

15 Haziran 2010 Salı

ÇOCUK VE ÖĞRENME

Bugün Eren’le tahta bloklarla oynuyorduk. Bu bloklar alındığından beri ona çeşitli şekiller yapması için örnekler gösteriyorduk. Tabii her gösterdiğimizi hemen yapacak diye bir şey yok. En çok üst üste koyarak kuleler yapmasını seviyor. Daha çok da o şekilde oynuyordu. Her seferinde kuleler yapıyor, daha çok tahtayı üst üste koymaya çalışıyor en tepesine de bir çatı konduruyordu. Gösterdiğimiz diğer şekilleri hemen eliyle itip bozuyor, istemiyordu. Bu böyle bir süre devam etti. Herhalde başka hiçbir şekil yapmayacak bu çocuk hep böyle oynayacak bu tahtalarla diye düşünüyorduk. Ama geçen gün bizi şaşırttı. Uzun zaman önce gösterdiğimiz şekilleri yapmaya başladı. Epeydir bu şekilleri birlikte yapmamıştık; istemiyor, hele bir müddet böyle gitsin biraz daha büyüsün diyorduk. Bir anda o şekilleri yapmaya çalışınca ben de yine birçok çağrışımlar bir biri ardına kafamda dolaşmaya başladı. Beyin her şeyi kaydediyor, zamanı geldiğinde ortaya çıkarıyordu. Bu yalnız böyle şekillerde olsa iyi. Doğduğumuzdan itibaren yaşamımıza giren, bire bir yaşadığımız ya da tanık olduğumuz olaylar, davranışlar. Çevremizdeki insanların onca farklı, iyi kötü davranışları. Bunları her varlık nasıl algılayıp, nasıl kaydediyor beynine. Büyüdüğümüzde bizde hangi davranışların oluşmasına neden oluyorlar veya olmuyorlar. Üstünde hiç durmadığımız, hatta önemsiz gördüğümüz sıradan olaylar, davranışlar çocukların üstünde nasıl bir etki bırakıyor? Bunun sonucunu yıllar sonra görüyor ve şaşırıyoruz.
Nerden nereye geldim. Yani hiçbir davranış çocuk tarafından boşverilmiyor. Kaydediliyor. İşte durum ortada.

7 Haziran 2010 Pazartesi

İKİ YAŞ DURUMLARI

Birkaç gündür Eren' e birşeyler oldu. Düzenimiz iyice şaştı. Öğle saatlerinde hergün , güzelce yemeğini yiyip uyuyan çocuk gitti. Sabah aynı saatlerde kalkmasına karşın öğleyin uyku saati gelince şaşırıyor. Yatmamak için elinden geleni yapıyor. Uykusu var, sürünüyor ama yine de yatağına götürünce birden canlanıyor, güzel bir uykudan dinlenerek yeni kalkmış gibi oyuna başlıyor. Kendini yatakta ordan oraya atarak oyun yapmak istiyor. Evde enerjisini boşaltamıyor belli. Biraz bu sürüyor baktım olmayacak zorlamanın anlamı yok, uyutmaktan vazgeçip yeniden oynamaya gidiyoruz. Saatler geçiyor bazen yere yatıp sızacak oluyor, sonra yine kalkıp dolanmaya başlıyor. En az normal uyuduğu saatten iki saat geçince ya koltuğun kenarında, ya dizimde sızıp kalıyor. Hatta geçen gün akşamın beş buçuğuna kadar uyumadı. Yemek yemesinde de sorunlar var.Herşeye burun kıvırır oldu.Makarna, pilavla yaşıyor sadece bu günlerde. İki yaşını doldurmaya günler kaldı, acaba uykuları azalıyor mu diye düşünüyorum ama, daha çok erken bunun için. Yoksa iki yaş sendromu denilen şeyler mi başladı. Bir de geçen hafta annesi 4 gün iş gezisindeydi. Bu olay ondan sonra ortaya çıktı. Neden bu mu bilemiyorum. Ama şimdilik düzenimiz bozuldu.
Neler oluyor Eren, bir söylesen?
Yoksa iki yaş durumları mı bunlar? Hı?

1 Haziran 2010 Salı

KEÇİBOYNUZLU ISLAK KEK


Keçiboynuzu tozuyla yapılmış bir keki yıllar önce Ankara' da bir kafede yemiştik. Daha sonra Ayrancı semtinde köylerden getirilen doğal ürünleri satan bir dükkan açıldı. O dükkanda da çekilip un haline getirilmiş keçiboynuzu satılıyordu. Biz de oradan alıp kakao yerine bu tozu kullanarak kek yapmış ve tadını çok sevmiştik. Kaç yıl oldu anımsamıyoruz, biz bu keki yapmamışız ve bu tadı unutmuşuz. Geçen gün bir kitabı karıştırken keçiboynuzunun faydalarına rasladık, dolayısiyle de aklımıza düştü. Evdeki keçiboynuzlarından birkaç tanesini önce havanda küçük parçalara böldük, sonra kahve değirmeninde un haline getirdik. Kakao yerine kullanarak ıslak kek yaptık.

Keçiboynuzu tozu kakao kullandığımız her yerde kakaonun yerini alabilirmiş. Keçiboynuzunda protein, B vitamini, kalsiyum, potasyum, mağnezyum, demir, manganez, krom, bakır varmiş.Faydalı olduğunu biliyordum ama, bu kadarını bilmiyordum.

Tadında bir çekicilik var.Sürekli yemek istiyor insan. Çocuklar içinde oldukça faydalı bir besin sayılabilir içindeki vitaminlere bakılırsa.

Malzemeler:

3 veya 4 yumurta

1 su bardağı şeker (Biz az tatlı sevdiğimiz için yarım bardaktan biraz fazla koyduk)

4-5 yemek kaşığı keçiboynuzu tozu (isteğe göre azaltılıp-çoğaltılabilir)

1 su bardağı sıvı yağ

1 su bardağı süt

2 su bardağı un ( Tam buğday unu koyunca daha lezzetli oluyor)

1 paket vanilya istenirse

1 paket kabartma tozu


Yapılışı:

Şeker,süt,yağ,keçiboynuzu tozu, vanilya karıştırılır.Bir su bardağı kadar ayrılır.Yumurtalar çırpılarak ilave edilir.Un ve kabartma tozu katılır. Kek kalıbına koyarak fırında pişirilir.Pişince ayrılan sıvı, kek sıcakken üzerine dökülür.Kek sıvıyı çekipte soğuyunca istenilen şekillerde kesilir.